31 Ağustos 2012 Cuma

Zafer Ertesi Yazısı

Bayramlarda hem coşku hem gurur hem hüzün hem kuşku bir arada olabiliyor. Umutlara leke düştüğü anlar çok olduğunda birden böyle coşkuyu, kırmızı beyaz renkleriyle taşımaktan gurur duyduğumuz bayraklarımızı dalgalanırken gördüğümüzde bir bütün oluveriyoruz milli bayramlarımızda.

Duygu ve fikirlerin en rahat paylaşılabildiği, en hızlı depresifleşilebilen, gündeme en hızlı ayak uydurulabilen sosyal paylaşım sitelerinde türeyen klavye delikanlıları, klavye milliyetçileri, Atatürkçüleri, siyasetçileri, vatan kurtaran adamlar, esince mangalda kül bırakmayanlar yine yaptı yapacağını.

En başta Facebook, Twitter ve Google plus gibi sosyal paylaşım sitelerinde bol bol günün anlam ve önemine uygun cümleler ve fotoğraflar yayınlandı ve gün kurtarıldı.
Bütün bunları içtenlikle yapanlar var mıydı?
Tabi ki vardı ama işin cılkını çıkaranlar da vardı.

Başka ne yapıldı?
TV kanallarında bol bol yaşını başını almış kişiler, tarihçiler konuşturuldu. Basın da yayın da görevini yaptı kısacası.

Diliyoruz ki bu bayramlarımız profile Atatürk resimleri koymak
suretiyle kutlanan bayramlar olmasın sadece. Resmi tatil adı altında yatarak kutlamayalım Zafer'in yıldönümlerini. O günleri anarak halimize şükredip, vatan ve bağımsızlık uğrunda canlarını feda edenler için el açıp dua da etmeyi akıl edebilelim. Geçmişte bizler için bu mücadeleyi veren insanlara saygı duyup, sahiplenebilelim. Bayraklarımızı evimizin balkonuna, penceresine "başkaları da asıyor" diye değil, yaşanan milli mücadeleyi önemsediğimiz, benimsediğimiz ve dosta düşmana karşı "biz buradayız!" demek için asabilelim.


Zafer bayramının 90. yıl dönümünde meydanlardaki kutlamalar geleceğe dair umut yüklüydü. Korku ve kuşkuyla karışık serzenişler de ağırlıktaydı. Peki, sebebi neydi bu taş gibi yüreğe oturan kuşkuların?

1299 yılında kurulup 1922'de yıkılmış olan, egemenliğini 623 yıl sürdürmüş olan Osmanlı Devleti bir özlemle anılıyor, dizilere konu oluyorken henüz 90. yıl dönümünü kutladığımız Zafer Bayramımızda bu hüznü ve korkuyla karışık kuşkuyu anlayabiliriz sanırım.


Neyi kutlamakta ve hatırlamaktayız Zafer Bayramlarında?

1922 yılında 26 ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi ki işgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil etmektedir. Türk ulusunun yeniden dirilişinin tarihidir. Aynı zamanda Büyük Taarruzun da bitişinin yıldönümüdür.


Dünya lideri konumunda olan Atatürk’ün arkasına ve adına sığınmaktansa onu anlamak gerek. Vazgeçmemeyi, önsezili ve planlı olmayı, kararlı olmayı...

Onu anlarsak başarabiliriz.

Başkumandan M.Kemal Atatürk’ü neden bu kadar çok seviliyor?
O, 20. Yüzyılın Dünya Liderlerinden biri olarak mı seçilmiştir?
- Evet.

Ve neden dualarımız ona ve silah arkadaşlarınadır?
Ailelerini, bebeklerini, nişanlılarını, eşlerini bırakıp geri dönmemeyi göze alıp cepheye gittikleri için mi? Birkaç dakika sonra öleceklerini bile bile arkalarında bıraktıklarını düşünmeden vatanı için, bayrağı için, inançları için ölüme yürüdükleri için mi?
-Evet.

Haiti’de 1996’de ölen Haiti Cumhurbaşkanı’nın bıraktığı vasiyette mezar taşına “Bütün ömrüm boyunca Türkiye’nin lideri Mustafa Kemal ATATÜRK’ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm” yazılşmasını istediği için midir bunca gurur duyuşumuz?
-Evet, bu da bir sebeptir.

“Norveççe’de “ATATÜRK gibi düşünmek” deyimi olduğu için mi? ( Çok sık kullanılmaktadır bu deyim. Birine çözmesi için bir problem verilir de o da tembellik eder çözmez. Derler ki ona, bu problemin mutlaka çözümü var. Bir de ATATÜRK gibi düşün. )
-Evet.

Norveççe’den çok bizim dilimizin bu deyime fazlasıyla ihtiyacı var mıdır?
-Evet

Bu ülkeyi asker olarak savunduğu ve askerlikten istifa ederek (ve diğer siyasete girecek komutanların da istifa etmesi zorunluluğunu getirerek) ölümüne kadar devletini hızlı bir şekilde kalkındıran, bilim, sanat, dil, eğitim ve spora çok önem gösteren iyi bir siyasetçi olarak yaşadığı için mi bu büyük sevgimiz?
- Evet

Milletinin başöğretmeni ve babası olarak mı öldü?
-Hem evet, hem hayır.
Hayır, çünkü anlamaya devam ettikçe, ideallerde yaşattıkça her anlamda öldü dememiz mümkün değil.

Türk olmak özeldir, gurur vericidir. Türk olmak Atatürk’ün çocukları olmaktır.

Kimdir Atatürk?
-Bir başöğretmen midir? Evet
-Bir lider midir, asil midir? Evet
-Dünya ona hayran mıydı? Evet
-Dünya liderleri arasında ayakta kalan tek liderdir midir? Evet
-Dünyanın özlem duyduğu bir lider midir? Evet
-Türklere, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiş midir? Evet
-İnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti var mıydı, zeki miydi? Evet

- O kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör olmayıp
gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir
kahraman mıydı?
Evet, tam anlamıyla...

-1933 Üniversite Reformu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’ni kurmuş olan, Türkiye’ye "üniversite" sözünü kazandıran lider midir Atatürk? Evet
- Dünyanın en şık giyinen bir lideri miydi? Evet...
…..
Daha birçok vasfı hakkıyla kendinde taşıyan Ata’mıza ve silah arkadaşlarına rahmetler olsun.

Sadece Türkiye'nin değil tüm dünyanın kabul ettiği Atatürk'ün bir dünya lideri olduğudur ki bizler de o büyük dünya liderinin izindeyiz ve izinde olmaya devam etmeliyiz.

Bu zaferi bize yaşatan Atatürk ve silah arkadaşları ile kahraman Türk Ordusu’na şükran ve minnetimi sunuyor, bir Zafer Bayramı ertesinde yeniden Zaferimizi kutluyorum.
Daha nice 90 yıllarda Zafer Bayramlarımızı Türk milletinin olduğu her yerde coşkuyla kutlayabilmek dileğiyle...

Müşerref Özdaş

Hiç yorum yok: