Psikoloji


Bilinçaltımızın 11 özelliği
1- Bütün anıları depolar. Hiçbir şeyi silmez. Ana rahminden ölene kadar… Geçici olan ve geçici olmayan her şeyi kaydeder. 0–7 yaş arasında kritik akıl faaliyette olmadığı için her şey doğrudan bilinçaltına kaydedilir, doğru-yanlış, güzel-çirkin, ahlaklı-ahlaksız ayrımı olmadan… Kayıt anında anlamsız olsa bile ilerleyen dönemlerde kaydedilene, yaşantılar sonucu bir anlam yüklenir ve bu anlama göre kişinin tepki vermesi sağlanır.

2- İlişkilendirmeler, genellemeler yapar. Benzer şeyler ve düşünceler arasında bağlantılar kurar ve hemen öğrenir. Bu özellik çoğu zaman kişiyi zor durumda bırakır. Örneğin belli bir köpek yüzünden gerçekleşen korku yaşantısını bütün köpeklere genelleyerek bir fobi yaratabilir. Bir başka örnek: bahar aylarında acı bir kayıp yaşayan kişinin bilinçaltı bu acı ile baharı birbirine bağlayarak kişiye yıllarca süren bir döngüsel depresyon yaşatabilir. Çoğu zaman insanlar yıllar önce olan o olayı unutmuş olsalar bile bilinçaltı unutmaz.

3- Tüm anıları organize eder. Bunun için de zaman çizgisini kullanır. Bilinçaltı geçmiş, şimdi ve gelecek zamanı farklı yerlere kodlar. Örneğin geçmiş zaman, bazıları için arkada, bazıları içinse sağ veya sol yanda olabilir. Gelecek ise önünde uzanmış olabilir. Özellikle geçmiş ile ilgili hatıraların kodlandığı yer yaşanan birçok problemin kaynağı teşkil eder.

4- Çözümlenmemiş, olumsuz duygu yüklü anıları bastırır. Amacı kişiyi korumaktır. Yine de baskılanmış bu anılar ile ilgili semptomlar yaratmaktan da geri kalmaz. Örneğin kişinin yaşadığı taciz olayını bastırır ama kişinin kirlenmişlik hissini temizlik takıntısı ile dışa vurur. Bunu klasik bir obsesif-kompülsif durum olarak görürseniz tedavi şansınız kalmaz. Bu davranışı baskılasanız bile ya bir süre sonra yeniden ortaya çıkar ya da şekil değiştirir.

5- Bastırılmış anıları çözüm için sunar. Bir davranışın neden yapıldığını açıklamak ve “sahibini” korumak için bunu yapar. Ama sunduğu anının, o davranışla ilgili olması gerekmez. Sadece mantığınıza yatması ve o duygusal tepki için “sahibine” hak vermeniz yeterlidir.

6- Bedeni işletir. Bunun için detaylı bir planı vardır: Vücudun şimdiki halinin ve mükemmel sağlığın planına sahiptir. Bu nedenle bilinçaltının yarattığı psikosomatik rahatsızlıkları yine bilinçaltının yardımıyla gidermek mümkündür. Bazen bunu kendisi de yapar. Örneğin sınav kaygısı yüksek bir öğrencinin bilinçaltı kaygıyı yaratan sınavdan sahibini korumak için bağırsak sistemini bozabilir, o geceyi acilde baygın geçirtebilir, elleri ayakları, sanki sinir ucu iltihaplanması varmış gibi tutmaz olabilir vs. Ve sınav saati gelip geçtiğinde sahibini tekrar eski haline getirebilir. Aynı zamanda Yüksek Benliğin işleyişini kontrol eder.

7- Bedeni korur. Bedenin bütünlüğünü korur. Hücre düzeyinden sistemlere, sistemlerin uyumlu çalışmasına kadar bütün bedenin işleyişini bir an bile bırakmaksızın kontrol eder. Siz nefes almayı unutabilirsiniz ama o unutmaz.

8- Duyguların hâkimidir. Bilinçaltı tüm duygularımızın kaynağı ve yerleştiği yerdir. İnsan duygudan bir an bile çıkamaz. Bir duygu durumundan bir başkasına geçer ve bütün davranışların altında duygular vardır. Bilinçaltı olaylar ve duygular arasında bağlantılar kurar. Kurulan bu bağlantılar ve yüklenen anlamlar davranışlarımızın gerçek sebepleridir. Bir davranışı değiştirmek için ona yüklenmiş anlamı göz ardı eden yaklaşımlar, bilinçaltı karşısında yetersiz kalmaktır. Örneğin eğer sigaraya kendine güven gibi bir anlam yüklenmişse, bu anlamı yükleyebileceği yeni bir davranış seçeneği sunmazsanız sigarayı bırakmanıza izin vermez. Bulunan davranış seçeneğinin de en az sigara kadar kolay ulaşılabilir olması gerekir.

9- Son derece ahlaklıdır. Size öğretilen ve içinde yetiştirildiğiniz ahlaksal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. Tersi davranışlarda yaşanan suçluluk duygusu bazen bir ömür boyu sürer. Bu kez de bilinçaltı kişiyi cezalandıracak bir hastalık veya bir mahrumiyet yaratabilir.

10- Hizmet etmekten hoşlanır, gerçekleştirmek için net ifadelere ihtiyaç duyar. Bilinçaltı sahibi ne isterse sahibine onu verir. Yalnız bilinçaltı çok istediğimiz veya hiç istemediğimiz şeylere, yani iyi konsantre olduğumuz şeylere ulaşmamızı çabuklaştırır. Bundan dolayı Hipnozda kişi hep olumlu olana, istenen duruma yönlendirilir.

11- İstenene ulaşılması için kaynaklar üretir, muhafaza eder, dağıtım yapar ve “enerji” iletir. İsteme noktasında dikkatli olmak gerekir. Sürekli ölmek istediğini söyleyen biri, sonunda bilinçaltını tedavisi çok zor ya da imkânsız bir hastalık yaratmaya itebilir.

****************************************************





İNTERNET BAĞIMLILIĞI - ÖZELLİKLERİ - TEDAVİSİ 


 İnternet Bağımlılığının Özellikleri

İnternet ile ilgili aşırı zihinsel uğraş (sürekli olarak interneti düşünme, internete yapılan aktivitelerin hayalini kurma, internette yapılması planlanan bir sonraki etkinliği düşünme, vb)
İstenilen keyfi almak için giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı duyma,
İnternet kullanımını kontrol etme, azaltma ya da tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması,
İnternet kullanımın azaltılması ya da tamamen kesilmesi durumunda huzursuzluk, çökkünlük ya da kızgınlık hissedilmesi,
Başlangıçta planlanandan daha uzun süre internette kalma,
Aşırı internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama, eğitim veya kariyer ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya da kaybetme,
Başkalarına (aile, arkadaşlar, terapist, vb) internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme,

İnterneti problemlerden kaçmak veya olumsuz duygulardan (örn: çaresizlik, suçluluk, çökkünlük, kaygı) uzaklaşmak için kullanma
Tipik bir internet bağımlısı haftada 40-80 saat arasında bilgisayar başında kalmakta ve tek seferde hiç aralıksız 20 saate kadar bilgisayar başından kalkmayabilmektedir.Uyku döngüsü bozulan hasta uyarıcı madde kullanmaya, aşırı kahve ve kola tüketmeye başlayabilir.Ayrıca yapılan çalışmalar, internet bağımlılığının başka psikiyatrik bozukluklarla alakalı olabileceğini göstermektedir.
İnternet bağımlıları internette çeşitli şekillerde vakit geçirebilmektedirler.İnternette en yoğun olarak çok kullanıcılı ve sonu olmaya oyunlarla ve sohbet siteleri çok fazla vakit almaktadır.Hayatının büyük bir kısmını internette geçiren kişi, gerçek sosyal hayattan ve kişiler arası ilişkilerden kopabilmektedir.
Ayrıca internette kurulan dostlukların gerçek hayata taşınması, kişiler ciddi bir tehdit oluşturabilmektedir.


İnternet Bağımlılığı Tedavisi
İnternet Kullanımını Zıt Saatlere Kaydırmak: İnternet bağımlılığında, kişinin internete ayırdığı zamanı yeniden organize etmek çok önemlidir. Örneğin; kişi yoğun olarak hafta sonları internete giriyorsa, hafta içi, yoğun olarak hafta içi giriyorsa hafta sonu internete girmesi istenmelidir.
Dış Durdurucular Kullanılabilir: Kişi internete girdiği zaman geçen vaktin farkında olmayabilir. Farkında olmaksızın saatler geçebilir. Kişide bu farkındalığı oluşturmak, internette belirli bir saati doldurduktan sonra, birinin uyarmasıyla ya da alarmlı bir saatler kişiye sürenin dolduğu hatırlatılabilir.
İnternet Kullanımıyla İlgili Hedefler Belirlemek: Kişinin internete ayırdığı vakit konusunda aşama aşama azaltacak hedefler belirlemesi.Özellikle Çok Kullanılan Belli Bir İnternet İşlevinden Uzak Durma: Kişinin internette en çok vakit harcadığı (chat, oyunlar) alanın belirlenip bu alandan mümkün olduğunca uzak durulmasıdır.
İnternetin Yerine Etkinlikler Koyma: Kişinin internete harcadığı vaktin azalmasıyla birlikte boşalan zamanı doldurma sorunu ortaya çıkacaktır.Boşalan zamanlar doldurulmazsa, bağımlılığın tekrar ortaya çıkma ihtimali güçlenecektir.Kişi boşalan zamanlarını, spor ya da herhangi bir kursla doldurabilir.
Aile Terapisi: Aile ve evlilik ilişkilerinin internet nedeniyle zarar gördüğü durumlarda, aile ve evlilik terapisi, eşlerin bu durumu atlatabilmesi için çok yararlı olacaktır.Aile ve evlilik terapisi sonucunda, aile internet kullanımı ve zararları konusunda eğitilebilir, eşler arasındaki iletişim becerileri geliştirilebilir, boş zamanların aile ve evlilik yararına olacak şekilde yeniden organizasyonu yapılabilir.

Psikolog Beyhan BUDAKE-Posta: beyhanbudak@gmail.com




Beynimizde Aşk ve Nefret Arasındaki İnce Çizgi


Hepimiz aşık olmaya eşlik eden belirsiz hislere aşinayızdır. Siz ve partneriniz duygusal olarak bağlanır, desteklenir ve tamamlanırsınız. Aşk karmaşık ve uzun bir yolculuktur fakat bilimadamları spesifik bir nöropeptid olan oksitosinin daha kur yapma esnasında yani siz henüz yolculuğun başındayken bu hisleri başlattığını bulmaktadırlar.

Aslında geçtiğimiz birkaç onyılda araştırmacılar oksitosini aşk hormonu olarak adlandırmışlardır ve bunun salınımını insanları birbirine bağlayan bir yapıştırıcı olarak görmüşlerdir. Oksitosinin aşık edici etkisi sadece romantik aşka özel değildir. Bunun yanında farklı toplumsal ilişki şekillerinde de etkileri gözlenebilir. Hamilelik ve doğum esnasında anne-bebek bağlanmasını kuvvetlendirecek şekilde de doğal yollarla oksitosin salınımı yapılır. Ayrıca doğum sırasında oksitosin salınmasının uterus kasılmasını sağlayarak doğumu kolaylaştırdığı ve doğum sonrasında da memelerden sütün fışkırmasını sağlayarak emzirmeyi kolaylaştırdığı bilinmektedir.

Erkeklerlere oksitosin verildiğinde ise, birtakım sosyal defisitlere sahip olan erkeklerde güven ve anlayış artışı hatta empati kurma becerilerinde gelişme bulunmuştur. Bununla birlikte oksitosin bilimadamlarının dediği gibi en çok bizi tek eşli olarak partnerimize bağlı tutma özelliği ile bilinir.

Ama oksitosin gerçekten de sosyal yaşamın üzerine serpilmiş bir tatlandırıcı mıdır? Yakın tarihli bulgular öyle olmadığını söylüyor. Oksitosin değer verdiğimiz insanlarla aramızda pozitif duygular ve sosyallik oluştursa da bunun yanında yakın olmadığımız insanlara karşı negatif görüşlere ve davranışlara sebebiyet verebilir. Sosyal Psikoloji araştırmaları gösteriyor ki insanlar kendi sosyal çevrelerindeki kişilere karşı kayırmacı bir tavırla yaklaşırken, yakın çevrelerinden olmayan insanlara karşı dışlayıcı yaklaşım gösteriyorlar. Nihai sonuç olmamasına rağmen yakın zamanlı bulgular oksitosin verilen erkeklerin sadece grup içi kayırmacılıklarının değil bazı durumlarda grup dışındaki insanlara karşı savunmacı tutumlar sergilediğini de göstermiştir.

Etnik merkezciliğin sebep olabileceği zulümler göz önüne alındığında ve oksitosin salınımının grup içi yanlılık da yaratacağı düşünüldüğünde oksitosinin hala beynin güzel aşk kimyasalı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Kaynak: www.norobilim.com
18.10.2011





YAŞAMIMIZI SABOTE EDEN GERÇEKLER
Özgüvenimizi zedeleyen olumsuz iç konuşmalar, çocukluk döneminde öğrendiğimiz hatalı düşüncelerden kaynaklanıyor.

Kişinin kendi kendine yaptığı olumsuz iç konuşmalar nedeniyle özgüveninin düşmesi ve kendini gerçekleştirmesinin engellenmesi olarak tanımlanan 'Self Sabotaj', daha çok çocukluk döneminde öğrenilen hatalı düşüncelerden kaynaklanıyor.
Psikolog Dr. Ferahim Yeşilyurt, klinik psikolojide/ psikiyatride bir hastalık olarak tanımlanmasa da, olumsuz iç konuşmaların bazı psikolojik sorunlara neden olarak rahatsızlığın şiddetini artırabildiğini söylüyor. Yeşilyurt, kadınların en çok kurdukları 12 cümle ile kendi kendilerini sabote ettiklerini belirtiyor:
Sabote Eden Cümleler
- Diğerlerinden farklıyım, onlar daha akıllı.
- Ben zaten her zaman geriden giderim.
- Keşke daha güzel olsaydım (güzel değilim).
- En iyisi olmalıyım.
- Keşke daha zeki bir kadın olsaydım.
- Herkes benden daha çok çalışıyor.
- Ben beceriksizin tekiyim.
- Hafızam pekiyi değildir.
- İsimleri aklımda tutamam.
- Benden bir şey olmaz.
- Çok sinirliyim, dengesizim, dağınığım.
- Korkağın tekiyim.
 
Çocuklar konuşmaya ilk başladıklarında yapacaklarını tek tek ifade ederler. 'Kamyonu alıyoruz, oyuncağı üzerine koyuyoruz' gibi. Bir süre sonra bu konuşmalar yok olur. Yaşamımızdaki ilk konuşmalar anne ve yakın çevrenin etkisiyle oluşuyor. Dr. Ferahim Yeşilyurt'a göre, eğer endişeleri nedeniyle korumacı bir anne yanında büyüyorsanız, çevresel konuşmalar bu doğrultuda oluşuyor. Karamsar bir anneniz varsa siz de olaylarla ilgili karamsar konuşmalar yapmaya başlarsınız. Bir süre sonra ise bu iç konuşmalarınızı başkaları duyamaz. Ama kendi içinizde devam eder gider.
Sakin Yaklaşım
Çocukken anneniz izin vermemesine rağmen bardaktan su içmeyi istediniz. Suyu içerken bardak elinizden kaydı ve yere düştü. Yerlere su ve cam parçaları dağıldı. Eğer anneniz 'Aptal çocuk seni. Sana söyledim değil mi içemezsin diye, ortalığı berbat ettin' biçiminde konuşursa siz de bu konuşma tarzından etkilenirsiniz. Anneniz olaya daha sakin de yaklaşabilir. 'Şimdi içemiyorsun ama biraz büyüdüğünde tek başına bardaktan su içebilirsin' biçiminde konuşursa daha umutlu bir konuşmayı öğrenmiş olursunuz.
 
40 Kere Söyleyince Oluyor!
İç konuşmaların öğrenilmesi zamanla olur. Birkaç kerelik yapılan konuşmalardan çok, zaman içinde sürekli tekrarlanan konuşmalar daha fazla yerleşir. Çünkü öğrenmede tekrarın yeri büyüktür. Burada da yapılan tekrarlayıcı konuşmalar olumsuz düşüncelerin yerleşmesine neden olur. Kendi kendini sabote eden kişiler kendileriyle olumsuz iç konuşmalar yapmaktadır. Yapılan bu konuşmalar ise yaşadıkları kaygı ve üzüntüleri artırmaya yarıyor.
 
Olumsuz Konuşmalar
Psikolog Yeşilyurt, kendi içimizde gerçekleşen bu olumsuz iç konuşmaları değiştirmenin mümkün olduğunu, dünyadaki pek çok uzmanın bu görüşü paylaştığını söylüyor. Çocukluktan itibaren kendi kendimize yaptığımız olumsuz iç konuşmalar zaman içinde otomatikleşir. Ve kolaylıkla olumlu biçime dönüştürülemez. Bu nedenle arkadaşlar ve aileler tarafından 'Yanlış düşünüyorsun, öyle düşünme, abartma' gibi o anki olumsuz iç konuşmalarınızı değiştirmeye yönelik çabalar işe yaramaz. Hatta bazen sizi daha fazla kızdırabilir. Bu nedenle eğer kendi başınıza bu sorunların üstesinden gelmekte zorlandığınızda bir uzmandan yardım almanız faydalı olacaktır.
 
Soruları Yanıtlayın
Kendi kendinizi sabote etmekten kurtulmak için şu soruların yanıtlarını arayabilirsiniz:
- Bu düşünce için ne gibi kanıtlarım var?
- Bu durum için başka bir bakış açısı olabilir mi?
- Bu düşünce için ne gibi kanıtlarım var?
- Kendinize gerçekçi olmayan standartlar mı belirliyorsunuz? (Alıntı ) 07.10.2011 )



TWİTTER PSİKOLOJİKLEŞİR Mİ?



Sosyal medyanın bağımlılık derecesindeki kullanımları psikolojinin ilgi alanına girmişken, şimdi de sosyal medya verilerinin bilimsel data olarak kullanılıp kullanılamayacağı tartışılıyor.
Sosyal medyanın bağımlılık derecesindeki kullanımları psikolojinin ilgi alanına girmişken, şimdi de sosyal medya verilerinin bilimsel data olarak kullanılıp kullanılamayacağı tartışılıyor.

Journal Science'da yeni bir araştırma yer aldı. Araştırmada son iki yıl içerisinde 84 ülkeden yollanan 500 milyondan fazla tweet içeriği incelendi. İçeriklerde iyi ya da kötü olarak ifade edilen duygu durumları arandı.

Olumlu düşünmek / optimizm her sabah yeniden doğuyor ancak günlük rutinler başladığı anda tükeniyor. Okula ya da işe gitmek gibi günlük aktiviteler olumlu düşüncenin başladığı gibi bitmesine neden oluyor. Keyfimizin yeniden yerine gelmesi ise evde arkadaşlarla toplanmak ya da aileyle birlikte olmak gibi durumlara bağlı. Güneşin mevsimsel döngüsü de yine modumuzu etkiliyor; güneş baharla birlikte yukarıdayken her şey yolunda gidiyor ve sonbaharda kaybolan güneşle modumuz da düşüyor.

Cornell Üniversitesi de tüm bu görüşleri / psikolojik süreçleri yeni kültürel mecra olan Twitter üzerinden inceledi ve onayladı.

Sorun da burada başlıyor, çünkü bu verilerin data olarak kullanılıp kullanılamayacağı bir soru işareti. Psikoloji için yapılan bilimsel araştırmalarda duygu durumunun etkileten etkenlere de ulaşılmaya çalışılır.

Oxford Üniversitesi'nden Jonathan Gershuny, temel sorunun insanların ne yaptıklarını bilmememiz olduğunu söylüyor. "Tek bildiğimiz sosyal paylaşım sitesinde oldukları. Onları neyin sinirlendirdiğini bilmiyoruz" diyor.

Öyle ya da böyle, pek çok insan için bağımlılık halini alan sosyal medya üzerine daha çok tartışılacağı ve hayatımızda pek çok şeyin daha fazla değişeceği kesin gibi görünüyor.

twitter.com/psikolojitr


Mevsimsel Depresyon Eylül'de Başlıyor!


Tatil aralarının ardından iş ve okul döneminin başlaması, konsantrasyon güçlüğü ve karamsarlığı beraberinde getiriyor.

Amerikan Hastanesi Psikoloji Bölümü Uzman Psikolog Aslı Akkan Eylül ayı gibi başlayıp Nisan ayında biten Mevsimsel Depresyon (Seasonal Affective Disorder), erkeklere oranla daha çok kadınlarda görüldüğünü belirtiyor.
Güneş ışınlarının insanlar üzerinde ruhsal açıdan faydası olduğunu belirten uzmanlar, sıcak ve renkli yaz günlerinin yerini yağışlı ve soğuk günlere bırakması bazı insanların depresyona girmesine sebep oluyor.
Uzmanlara göre okul ve iş hayatında problem yaşayan insanlar, tatile çıktıklarında kısa süreli de olsa problemlerini unutuyorlar.
Mutlu günlerin ardından başlayan uzun ve stresli dönem, insanlara tatilde geçirilen rahat sabah uykularını, kahvaltı ve gece hayatında yaşadıkları eğlenceyi hatırlattığı için sıkı bir döneme konsantre olmalarını zorlaştırıyor.
Yapılan araştırmalara göre, ABD'de milyonlarca kişi her sene bu rahatsızlıkla karşılaşıyor ve kadınların erkeklere oranla daha fazla SAD tanısı aldığını gösteriyor. "SAD deneyimleyen hastaların çoğu unipolar(tek uçlu) depresyon tanısında iseler de 20% sinin bipolar(iki uçlu) mizaç bozukluğuna sahip oldukları ve manik/hipomanik ataklarının da bulunduğu gözlemleniyor."
Mevsimsel depresyonun önüne geçebilmek için, evlerinizin ve çalışma ortamlarınızın ışık ihtiyacının karşılanması, aydınlık ve ferah ortamlarda zaman geçirmek fayda sağlıyor. Yapılan sabah yürüyüşleri ve düzenli uyku gibi bedensel ve ruhsal açıdan rahatlatıcı aktiviteler, mevsimsel depresyonun önlenmesine yardımcı oluyor.
http://www.aktuelpsikoloji.com



Kişisel Gelişim Ve Psikoloji






05.10.2011