6 Ocak 2013 Pazar

Mü'ce dokunuşlar



Güzel yemek tarifleri ve özel ara sıcak muhabbetleriyle her fırsatta uğradığım bir blog olan arkadaşım Vişnap Macide'nin blogunda en son herkese "ayvayı yedirdiğini" görünce çok ilginç geldi. O güne kadar ayvadan farklı tatlar elde edildiğini görmüş ama zeytinyağlı ayva yemeği olduğuna rastlamamıştım. Tarifini okudum, ilgim daha da arttı ve denemeye karar verdim. Tabi ki Mü'ce dokunuşlar yaparak. Kolay, kısa sürede pişen ve ilginç bir lezzet olarak tavsiyemdir. Mayhoş bir tadı olan bu zeytinyağlının misafir özel ikramı olarak mutfaktaki yerini alabileceğine karar verdim. Tarifi şöyle:

Zeytinyağlı ayva

İki büyük ayva
Bir orta boy havuç
Bir orta boy kuru soğan ( ben biraz fazla tuttum çok sevdiğim için)
İki diş sarımsak
Bir portakal suyu
Bir tatlı kaşığı toz şeker( bende olmadığı için 2 adet kesme şeker koydum)
Bir tutam pirinç
Bir küçük çay bardağı veya yarım çay bardağı zeytinyağı
Tuz, karabiber,yeterince su
(Ben biraz kuru nane ve karabiber ile iz miktarda tarçın ekledim)
Son olarak da Vişnap'ın tavsiyesinde olduğu gibi kuş üzümü yerine bazı yerlerde yemek tariflerinde okumuş olduğum gibi bir miktar yıkanmış kuru üzüm ilave ettim.

Yapılışı

Ayvalar elma dilimler gibi soyulup ayıklanarak doğranarak kararmamaları için limonlu suda bekletilir.
Soğanlar ( ben iri doğramayı tercih ettim),havuç ve sarımsak tencereye alınıp sotelenir (Vişnap'ın tavsiyesindeki gibi fındıkyağı olmadığı için zeytinyağında soteledim)
Üzerine süzülerek ayva dilimleri alınır, portakal suyu, tuz, karabiber ve biraz nane (tercihe göre), iz miktarda tarçın ve yeterince su ilave edilerek kapağı kapatılarak orta ateşte yarım saat kadar arada kontrol edilerek pişirilmeye bırakılır.

Pişen yemek biraz dinlendirildikten sonra bir borcama alınıp servise hazır hale getirilir.Tabaklara servis edilen hoş kokularla tatmanızı bekleyen yemeğinizin üzeri maydanoz ile süslenir( dereotunun da yakışabileceğini düşünüyorum)
Tercihe göre limon suyu ilave edilerek afiyetle yenir( yeterince mayhoş bir tadı olduğundan ben yerken limon suyu ilave etmedim)

Biz beğedik, sizlerin de beğenebileceğinizi düşünüyorum.
Afiyet olsun.



Yalancı içli köfte

Peki hepsi bu mu, hayır değil...
Mutfağa girmişken epeydir yapmadığım, yapımı kolay, pratik ve lezzetli olan yalancı içli köfte de yaptım.

Malzemeleri

1 su bardağı ince köftelik bulgur
1 su bardağı dövülmüş ceviz
2 orta boy haşlanmış rendelenmiş patates
Bir orta boy rendelenmiş kuru soğan
250 gr yağsız kıyma
1 kahve fincanı irmik
Tuz, karabiber, dilediğiniz baharatlar ( toz kırmızı biber, acı seviyorsanız acı pul biber ve kimyon olabilir ki ben hepsini kullandım)

Yapılışı

Köftelik bulgurun üzerine geçecek kadar kaynar su ilave edip şişmesi için üzerini kapatıp bekletin.
Kabaran bulgura tüm malzemeleri ilave edip güzelce yoğurun.
Oval şekil veya dilediğiniz şekli vererek kızgın yağda kızartın.
(Bazı tariflerde önce yumurtaya sonra galeta ununa bulayarak kızartın diye tavsiye edilse de ben sadece balık kızartır gibi una bulayıp kızartmayı tercih ettim)
Önceden şekil vererek pişirmeden derin dondurucuda da saklayabilirsiniz .

Tabaklara alıp maydanoz ile süsleyebilirsiniz. Sevenler ketçapla da sunumu renklendirebilirler benim yaptığım gibi.

Çalışan hanımlar için pratik yemekler her ikisi de.
Afiyet olsun.

Sofralarınızdan bereket, evlerinizden sohbet, sevgi, saygı,gülücükler eksik olmasın.


2 Ocak 2013 Çarşamba

Yolculuğa devam


Yıl: 2010
Dökülen İncilerim demişim, şiirime söz dizmişim, izi kalmış boynumda...
Bir dost demiş ki: Hepsi bu mu? Çoğalabilir mi?
Belki demişim...
O gün için on beş incim varmış.
Darmadağın olup boynumda iz bırakan...

Neden olmasın demişim bu dosta, neden çoğalmasın.
Bir sonraki şiirim "Çoğalan İnciler " olabilir belki...

Yüreğin merkezine kaçan minik bir söz, midyenin içine kaçan minik bir kum tanesinin sebep olduğu gibi şekillenip çoğalabilir, yeni inciler doğurabilir.
Eksilen yanlarımız, yıpranan yanlarımız olacaktır elbet, ancak çoğalan yanlarımız da olacaktır zamanla.
Birinci inci: Adı vefaydı. Bir ömür sürecekti.
İkinci inci: Şefkat: Sıcacık ısıtırdı.
Üçüncü inci: Güvenimdi.
Dördüncü inci: Aşkımdı.
Beşinci inci: Tutkumdu.
Altıncı inci: Mantığımdı.
Yedinci inci: Unutulan düşlerimdi.
Sekizinci inci: Tutunacak dalımdı.
Dokuzuncu inci: Bekleyişlerimdi.
Onuncu inci: Özleyişlerimdi.
On birinci inci: Hatalarımdı.
On ikinci inci: Öfkelerimdi.
On üçüncü inci: Günahlarımdı.
On dördüncü inci: Dualarımdı.
On beşinci inci: Eksilen yanımdı.

Ya şimdi?
Yıl: 2013
Bir zaman diliminin ikinci günü.
Vefa vazgeçilmez bir tat yaşamımda, şefkat bir bakışta, sözde saklı.
Güvenimi kazandım yeniden, aşk, tutku, mantık arada itişip kakışsa da, düşlerim gökkuşağı renkleriyle süslendi. Tutunacak dala gevşek sarıldığımı fark ettim, Beklemekten yorulmamam gerektiğini, aslında beklediğimin çok yakınımda olduğunu da... Özlemek güzeldir, yokluğu ruhunuzda boşluk yaratanı özlersiniz, varlığı yaşamınıza renk katanı özlersiniz, sesini duyduğunuzda sizi neşeyle dolduran, gözlerinizi parlatanı özlersiniz.
Hatalarımı da gördüm, her kul gibi kusursuz da değildim. Yaşamın size ne büyük lütuflarda bulunduğunu bir kez daha gördüm. Öfkelerimden kurtulup günahlarımdan af dileyip sevdiklerim için dualarıma devam ediyorum her an. Eksilen yanıma gelince; yeri doldurulamayacak bir eksiklik değildi ve o yer sadece o kişiyle dolardı. Şimdi dopdolu bir kalple, sevilen ve seven kişi olmayı bilmenin keyfi ile yeni bir yıla daha aktık zamanla birlikte...
Geçen zamanı ardımda bırakıp " Yeni yıl " denilen yeni bir zaman dilimine geçerken çoğalan yanlarımla giriş yaptım.
( Sürat = yol/zaman )olarak öğretiriz derslerde sürati.
"Uzay ve zaman, bütün fiziksel olayların ortak sahnesidir."
Herkes kendi sahnesinde verilen rollerini oynamakta sadece. Her sabah kalkıp işe gidişimiz, yeniden dönüşümüz, ertesi gün planlarımız, yolda yürürken gözümüze çarpan ve günler sonra bir konu açıldığında aklımıza geliveren küçük bir ayrıntı, bekleyişlerimiz, kavuşmalarımız, nefretlerimiz, sevgilerimiz, ayrılıklarımız... Defalarca oynanan sahneler.
Zamanı düşünüyorum şu an, klavyemde her harfi vuruşumda geride kalan zamanı.
( Zaman= yol/sürat )
Ne kadar da hızla geçiyor zaman... Ne kadar yol aldık bütün bir yıl içinde?
Dünya evrenin sonsuz karanlık boşluğunda yoluna büyük bir hızla devam ederken biz de yol
alıyoruz fark bile edemeden.
Koskoca bir yılı geride bıraktık yine, yine ertelenen duygularla, zaman zaman kapıldığımız fırtınalarla, hayallerimizle...
Sizi hiçbir zaman bırakmayacağından emin olduğunuz sevgileri bulduğunuzda eksiltmeye çalışarak değil, tamamlamaya, çoğaltmaya çalışarak sevin, sevilmenin tadını çıkarın, yaşama her sabah yeniden merhaba demenin tadını da...

" Bilinçli duyularımızdan belki de en önemlisi, zamanın ilerleyişini duyumsayarak, şu an, geçmiş ve gelecek beklentimizin olmasıdır. Geçmişe ait bilgimiz daha önceki deneyimlerimizi imgelememizden kaynaklanır ve geçmişe ait bu imgeler, geçmiş bir yaşamda “şu an”ı oluşturan beynimize kayıtlanmış imgelerdir. Şu anı yaşayarak oluştururuz ve onu geçmiş dediğimiz dosyalara–anılarımıza kaydederiz. Şimdiki zamanı, geçip giden zaman olarak sürekli yaşarız. Yani, hep şimdi içindeyiz. Geçen her anla şimdi, geçmiş olur ve gelecekle yer değiştirir. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği içerir ve birbirini izleyen olayların ardışıklığından oluşur."

Bilgi işlem merkezimiz her an görevde. Unutmak istediğimiz yaşanmışlıkları bile aslında merkez unutmuyor, kayıt beyin kıvrımlarımızın bir yerindeki dosyasında duruyor, sadece şifresini bir süreliğine unutmuş olmayı tercih ediyoruz.
Yeni yılın 2. gününden herkese merhaba... Zamanı ne kovalamaya ne de yakalamaya gücümüz var, bırakın her şey olması gerektiği gibi olsun, zaten öyle olduğunu bir süre sonra bir gün bir yerlerde aniden fark edivereceksiniz.
Akışın içinde üzerime düşen görevi huzur ve uyumla yapmaya devam ediyorum.
Herkese iyi yolculuklar dilerim.

02.01.2013
Saat: 03:40
M.Özdaş

27 Aralık 2012 Perşembe

E- yorum



E- yorum

Şu sanal dünya neler saklıyor kalbinde? Ne saçmalıklar, ne hastalıklar, ne vasıfsızlıklar, ne sahtelikler,ne psikopatlar, ne.....ne.... ne.....?

Biri profilinde azmış: açık ilişkim var...
Benim anladığım şu: Kim kime dum duma... arada bir araya gelip yatıyoruz hepsi bu.

Bir de profillerde yazmayan kapalı ilişkiler var: Evli ama kırıştırıyor ya da özel bir arkadaşı, sevgilisi var ama kimse bilmiyor.

Aradığı kısmına şöyle yazılmış X kişisinin: İlişki, flört, arkadaş, çevre edinme...
Benim anladığım: Şöyle bir yoklarım, baktım pas yok, bacımsın derim, yok pas verdi atar tutarım, en iyi benim, en doğru benim, hayali yetenekler de uydurursun biraz olur biter. Sevgili ilan edersin bir süre sonra. Arada da hani amaçlardan biri çevre edinmek ya, belki gerçek bir iki kafa dengi ya da deneyimlerinden yararlanacağın, herhangi bir durumda yol gösterebilecek kişiler de vardır.
….
Arayan belasını da bulur mevlasını da derler ya, önce kendimizi aramamız gerektiğine inanmaktayım.İnsanların sözleri aynası gibidir. Testinin içinde ne varsa dışına o sızar da derler. Apartmanda komşularını tanımayan belki bir kez bile selamlaşmayan kişilerin sosyal paylaşım sitelerinde bir dolu arkadaşı, doğum günlerinde, özel zamanlarında bir çok kutlayanı vardır. Canım cicimdir hitaplar, günaydınsız iyi gecelersiz bırakılmaz buradakiler, haşaaa.... çoookkk ayıp olur çoookkk...

Herkes şairdir, herkes bilge...
Haydi hep beraber kendimizi aramaya çıkalım en son bıraktığımız yerde...

Güne günaydın diyerek başlıyorsam gerçek yaşamımdaki insanlara, dışarı adım atıp yüzüne soğuk çarptığında irkiliyorsan, ellerin üşüyorsa, özlediğin biri varsa, akşam dönüşünde evinde bir ışık yanıyorsa, bir karşılayanın varsa, ocakta kaynayan tarhana çorbasının kokusu gelmişse burnuna, yemeğe daha çok var mı diye sorabiliyorsan, akşama bir kahve içimine uğrayabileceğin dostların, birlikte sinemaya gidebileceğin arkadaşların varsa o zaman yaşıyorsun asıl, o zaman akıp gidiyor yaşam... başını huzurla yastığa koyup güzel sabahlara uyanma ümidiyle doluysan işte o zaman gerçekten yaşıyorsun...

@-sosyallik = e-sosyallik= a-sosyallik..

Haydi biraz daha sosyalleşmeye ama tıklamalardan uzak, klavye başından kalkarak, beğenileriniz bir dostun eline dokunarak olsun, yeni bluzunu, ayakkabısını gözlerinizle görün, beğendiğiniz durumları kelimeleri sese yükleyerek belirtin...

Söz gümüşse sükut altındır, altınlarımı da alayım da gideyim artık...

M.Özdaş

25 Aralık 2012 Salı

ESKİ ZAMANLARIN DÜŞ BAHÇELERİNDE




Eski zamanların düş bahçelerinde

Dizlerin kanardı,hiç ağlamazdın…

Çimenler yatağındı,

Bulutlar yorganın.

Kuşların özgürlüğünü kıskanırdın…

Sen ,eski zamanların

Büyülü şehirlerinde

En yüksek tepelerine çıkıp

Sonsuzluğa bakardın,

Uzun uzun…

Henüz keşfedilmemiş zamanın

Sıfır noktasını görmek istercesine…

Hayalinde yaşattığın,

Hiç bakmadığın o

Gözlerde kaybolur giderdin

Günlerce…


Eski zamanların düş bahçelerinde

En güzel sevdaları yaşardın

Özgürce…

Sevgi sözleri fısıldayıp

Rüzgarlara bırakırdın.

Gelip geçen kuşların

Kanatlarına bakardın

Her seferinde,

Bir cevap var mı diye…


Hüzün perde perde

İnerdi üstüne…

Eski zamanların düş bahçelerinde…

Başın eğilirdi önüne.

Rüzgarları dinlerdin yine de

Son bir umutla…

Gelir mi bir cevap diye…

Sonrası sitem….derin bir sitem…


Bundan sonra kapatıp

Hayallerinin kapılarını

Hiç kimsenin gözlerini

Hayal etmeyeceksin..

Sevda sözlerini fısıldamayacaksın

Eski zamanların düş bahçelerinde

Yağan yağmurlar altında..

İçindeki sağanaklar

Alıp götürdü en mahrem hayallerini…

Artık sevda masalı yazmayacaksın.

M.Özdaş

29 Ekim 2012 Pazartesi

Cumhuriyetimiz 89 yaşında...

Cumhuriyetimizin 89. kuruluş yıl dönümü kutlu olsun.
Ata'nın bu büyük eserini özenle koruyacağız.

M.Özdaş



15 Ekim 2012 Pazartesi

Sonbahar



Sonbahar hüznü düşündürür çok kişiye
oysa ben ne çok severim
renklerin özgürce dansını,
yolların ıslaklığını
Kısalan günleri,
erken yanan sokak lambalarını
evlerden yansıyan sarı-sıcak ışıkları...
Solgun yapraklar
şarkılarda hatırlansın eski aşklar,
Ben umutlu şarkılar söyleyip
gülüşümle süslerim
hem nevbaharı hem sonbaharı.

M. Özdaş