27 Temmuz 2014 Pazar

Bir Gün...




Bir gün, yolunuzu kaybederseniz
Bir çocuğun gözlerinin içine bakın.
Çünkü, bir çocuğun bir yetişkine
Her zaman öğretebileceği üç şey vardır..
Nedensiz yere mutlu olabilmek..
Her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak..
Elde etmek istediği şey için, tüm gücüyle savaşmak.!
Her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak..
Elde etmek istediği şey için, tüm gücüyle savaşmak.!
Paulo Coelho

22 Temmuz 2014 Salı

Kaç fonksiyonlu?



Adı lazım değil, TV’de gündüz kuşağında yer alan bir yemek programı.
Aşçı ilginç olmak adına ne yapacağını şaşırmış durumda.
İlk defa görülen, duyulan yemekler değil hiçbiri ama öyle bir yaklaşımı var ki sanki ilk defa yapılıyor ve dünyanın en nadide yemekleri.


Neyse efendim, köfteler hazırlandı.
Aşçımız anlatmaya devam ediyor : “ Şimdi bu arkadaşları kızgın yağa atıyoruz.”
Börekler hazırlandı, aşçımız diyor ki: “Bu arkadaşları da 180 derece fırına atıyoruz.”
Bir başka yemek hazırlanıyor ve bu defa da  ilginç olmak için  “arkadaş “ kelimesini seçmiş olan aşçımız şöyle diyor:” Bu arkadaşları da kaynar suya atıyoruz.”


Aşçının da arkadaşları ve arkadaşlarına tutumu bir başka oluyormuş demek ki.
En sevdiği arkadaşlarını itina ile hazırlayıp incecik doğruyor, kızartıyor, haşlıyor, kızgın fırına atıyor.
Psikopatça bir arkadaşlık anlayışı olan bu beyefendinin sebze ve meyveler dışındaki gerçek arkadaşlıklarını merak ediyorum. Mutfaktan uzak durmalarını öneriyorum o arkadaşlarına, ne olur, ne olmaz.


Yemek işi bitti, şimdi de sıra marka bir cam kaseyi tanıtmaya geldi. Meğerse o da arkadaşıymış.O arkadaşı da çok fonksiyonluymuş.


Ya sizin arkadaşlarınız kaç fonksiyonlu? :)


M.Özdaş

25 Haziran 2014 Çarşamba

İçimden bir ses diyor ki


İÇİMDEN BİR SES DİYOR Kİ;


Cavit Çağ’ın Kaleminden Herkesin Örnek Alması Gereken Bir Yazı…


Hayatında her ne olursa olsun hiç ACELE etmene gerek yok.
ACELE etmek YAŞAMI KAÇIRMAKTIR.
Senin Gereken herşeyi yapmak icin oldukça bol vaktin var.
Asla kendine, zamanım yok, çok fazla işim var yetiştiremiyorum,
Bunu Başaramam, şunu bitiremem, çok salağım, aptalın tekiyim,
Bak onu da yetiştiremedim diyerek kendini kötü olduğuna ikna etmek için boşu boşuna ugraşıp durma, bu şekilde kendi önüne engel koyma.
SEN Bilincaltını bu şekilde olumsuzluklarla doldurduğun sürece, kendi kendine o şeyin olmaması icin çağırıda bulunuyorsun. Bu cekimi yaparak kendi barikatlarını kendin oluşturuyorsun. Sonradan da ben bunun böyle olacağını zaten biliyordum diyerek. Bunun üzerine birde, bilgiçlik taslayarak ağlıyorsun..
SEN Sadece yapılması gerekeni yap. Bırak yaşamın telaş etmeden, düzenli, uyumlu bir şekilde, huzurla aksın.
SEN Yeni başladığın hergüne, her olay ve duruma uygun şekilde, sevgi ve şükran dolu bir yürekle BAŞLA
Ve bugün, herşeyin yerli yerinde mükemmel bir şekilde oluştuğunu gör,
GÜNE harika bir gün olduğu beklentisiyle başla, duygu, düşünce ve haraketlerini bu şekilde düzenle.
“Benim her şeyi tam ve eksiksiz yapacak zamanım var. Ben başarılı olduğumu biliyorum ve kabul ediyorum, BEN Yaratıcı yeteneklerimi kullanarak her şeyin üstesinden kolaylıkla geliyorum. Kendime de keyifli neşe icinde geçirecek bol bol zaman ayırıyorum” diyerek. Hep bardağın dolu tarafını seçerek yaşa.
EĞER Bunu yapabilirsen tüm beklediklerini zahmetsizce eşzamanlarla kendine çekeceksin.
ve böylece Hayatın ne kadar hoş zahmetsiz ve güzel olduğunun FARKINA varacaksın..
Sonradan da ben bunun böyle olacağını biliyordum zaten diyerek.
Bu defa da Gülerek bilgiçlik taslayacaksın..
BEN daima seninleyim.
Ne kadar küçük olursa olsun ilk adımı isteyerek at.
İyileşmeyi ve öğrenmeyi tüm içtenliğinle iste, MUCİZELER mutlaka gerçekleşecektir.
KENDİNLE BARIŞ, DÜNYA SENİNLE BARIŞMAYA HAZIRDIR
______Cavit Çağ________


17 Haziran 2014 Salı

Askıda kahve, askıda ekmek ve sadaka taşları

Askıda Kahve


İtalya’da Venedik’in kenar mahallelerinden birinde, bir Cafe-Bar’da, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri barmene, “iki kahve, biri askıda!” dedi; iki kahve parası verdi, bir kahve içip gitti. Barmen de duvar üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kağıt astı.


Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da “Üç kahve, biri askıda” dediler; Üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler. Bermen “askı”ya yine bir küçük kağıt astı. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.


Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski-püskü, belli ki yoksul bir kişi girdi ve Barmen’e “Askıdan bir kahve!” dedi. Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul kişi, kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı, gitti. Barmen’se, duvardaki askıya taktığı kağıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı.


Bu günün sonunda, gözlerimizi yaşartan bir “İtalyan toplumsal terbiyesi” öğrendik: Bir Venedikli için yaşamsal olmasa da, kahve, günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır.


Kahve içecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, bir kahve parası daha ödüyorlar. Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar; kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul edenler de daha huzurlu!
Yardım eden ile alan arasında, bu cafe-bar’daki garson gibi köprü görevi yapan kişilerinse, güleryüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor. İçeri giren yoksul bir kişinin “Bana askıda kahve var mı?” diye sormasına gerek bırakmamak için, askıda kahve olduğunu belirten kağıt parçalarını kolaylıkla görülebilen bir yere asmaksa, bu olgunun zarif bir bölümü…


(alıntı)


Venedik'te durum böyle. Ya bizde?






Bursa Orhangazi'de de bir fırında "Askıda ekmek" olarak isimlendirilmiş benzeri bir uygulama var. ( 16 Nisan 2014 tarihli bir habere göre) Hala uygulama sürüyor mu bilemiyorum.Bir proje kapsamında 2006 yılından beri uygulamasının yapıldığı bilgisine ulaştım  bir başka haber sitesinden. 2006'da başlayan kampanyada Nisan 2012'ye kadar 17 milyon ekmek dağıtılmış.




Osmanlı döneminde de "Sadaka taşı" diye bir uygulama olduğunu biliyorum. Birçok camide şadırvanın çıkış kapısında iki tane yuvarlak taş olurmuş. Bunlara " Sadaka taşı " denirmiş. Her gece yatsı namazından sonra camiden çıkan cemaatin zenginleri buraya akçe bırakırlarmış.İhtiyacı olanlar gelip, ihtiyacı kadarını alır, bırakana dua ederlermiş. 




Şimdilerde de TV'de haberlerde bu tür sadaka kutularının sinsice çalındığını görmekteyiz ne yazık ki.







Bir yanda kahve, bir yanda ekmek...

Marie-Antoinette'nin "Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler" sözü geldi şimdi de aklıma. Bu söz onun acımasızlığına ve duyarsızlığına iyi bir örnektir. Az önce dağıtılmış ekmek sayısından bahsettim. Bizim ülkemizde de askıda kahve olsun diyenler var mı bilmem ama  yiyecek ekmeğe muhtaç azımsanmayacak kadar çok kişi varken kahveyi düşünecek zaman değil desek  yerinde olur sanırım.


Uzun sözün kısası, ne eski Anadolu, ne eski İstanbul ne de eski vicdanlı insanlar kaldı. Veren el alan eli görmemeli felsefesinin pabucu çoktan dama atılmış. Her ne kadar veren el alan elden üstündür denişlmişse de eller birbirine karışmış. Kimin eli kimin cebinde o da belli değil.

Gerçek ihtiyaç sahibi mi?
İşte o da muamma.



                                                            M.Özdaş